Ankara Sıkılmışlığı XIII (Alper)

Alper, bir ailenin bir çocuğuydu. Ailesi Gölbaşı'nın yerlisi ve toprak zenginiydi. 1.85 boylarında, kumral, yeşil gözlü, 100 kilo civarında bir babayiğitti Alper. Babası Cafer Bey ise iki dönem üst üste Gölbaşı Belediye başkanlığı yapmasına rağmen, Ankara kulislerinde en az bir bakan kadar etkin ve tanınmış biriydi. Alper hiç özel okula gitmedi. İlkokul ve liseyi devlet okulunda okudu. Babası Cafer Bey de oğlunun eğitiminin bu yönde olması gerektiğine inanan tipik bir İç Anadolu aile babasıydı.

Cafer Bey, toprağına toprak, varlığına varlık katmak isteyen cimri fakat sözünün eri bir adamdı. Cafer Bey'in eşi Raziye Alper'in doğumu sırasında ölmüş ve Cafer Bey ondan sonra bir daha evlenmemişti. Haliyle Alper dışarıda başına buyruk, evdeyse babasına karşı ezik büyümüş, bu da onu haşarı bir çocuk yapmıştı. Yine de Alper lisede okurken babası onu bol bol yanında gezdirir nüfuzlu arkadaşlarıyla tanıştırırdı. Cafer Bey 57 yaşına geldiğinden öldüğünde oğluna sağlam bir çevre bırakmak için artık her gününü neredeyse Alper'e ayırıyordu.

Cafer Bey Alper‘i, liseyi bitirir bitirmez Gölbaşı'nın bir köyünden oldukça güzel Gülsüm adlı bir kızla evlendirdi. Alper askere gidip gelince de tüm işleri oğluna bıraktı; arsaların, dairelerin ve aile şirketinin başına Alper geçmişti ama kontrol mekanizması hala Cafer Bey'in elindeydi. Cafer Bey etkin bir şekilde Alper'i önemli kişilerle tanıştırıyor ve ona işini nasıl yapacağını öğretiyordu. 

Bir nevi danışmanlık şirketleri vardı. Cafer Bey yeni yetme iş adamlarına ön ayak olup onların işleri halletmesine yardımcı oluyor ve karşılığında da payını alıyordu. Alper'i de aynı şekilde yetiştirmişti fakat Alper bu kadarla yetinmek istemiyordu. Cafer Bey sadece Gölbaşı ve Dikmen çevresinde etkin olmayı tercih ediyor, gücü yettiği halde başka yerlere hiç karışmıyordu.

Cafer Bey 65 yaşında karaciğer kanserinden vefat edince Alper işleri büyütmeye karar vermiş ve Gölbaşı ilçe merkezinde bulunan şirketi Kızılay'a taşımıştı. Cafer Bey ölmeden önce hem çocuğunu tam anlamıyla yetiştirmiş, hem mürüvvetini görmüş hem de torun sevmişti. Alper'in Gülsüm'den 2 kız çocuğu olmuştu; büyük kızın adı Raziye, küçük kızın adı ise Ceyda'ydı.

Ceyda hem Yunus hem de Alper'in beraber aşık olup paylaşamadıkları kızdı. Sonrasında da birbirlerine düşmemek için bu konuyu Ceyda'ya hiç açmamışlar ve bu konuda birbirlerini kandırmayacaklarına yemin etmişlerdi. Alper, kızına Ceyda ismini vererek onu aklından silemediği gerçeğini ve ömür boyu sevebileceği bir Ceyda'yı var etme isteğini gösteriyordu.

Lisede Alper çok haşarı bir çocuk olduğundan lise 1. sınıfta okuldan uzaklaştırma almış ve Cafer Bey de onu Gölbaşı Lisesi'nden alarak Dikmen Lisesi'ne vermişti. Alper ile Yunus'un tanışması da orada başlıyordu. Yunus uzun boylu olduğundan en arka sırada oturuyordu ve Alper de sınıfa gelir gelmez yalnız oturan Yunus'un yanına oturmuştu.

Lisede başlayan arkadaşlık mezuniyetten sonra zayıflamış ve askerlikle beraber bu bağ tamamen kopmuştu. Aradan yıllar geçtikten sonra Alper ile Yunus Kızılay'da karşılaşmışlar ve kopan bağ zayıf da olsa bir şekilde tekrar bağlanmıştı.

Alper her ne kadar patavatsız ve kaba olsa da her zaman sözüne güvenilir bir insandı. Verdiği sözü tutmadığı hiç vaki değildi. Bunu da babası Cafer Bey'den öğrenmişti. Yunus'u ikna edip işe başlatan da belki Alper'in bu özelliğiydi. Yine de Alper çevresi ve imkanları dahilinde Yunus'a muhtaç olacak bir konumda değildi. Yunus'un annesi vefat ettiğinde cenazesine bile katılmamış olmasına rağmen aylar sonra yanına gidip kendisine iş teklif etmeye çekinmeyecek bir karakterdeydi. Alper için iş ve para dünyada var olan tüm gerçekliklerin üzerinde yer alan tek gerçeklikti. İnsanlar bunu fark edemedikleri için mutsuz, başarısız ve beş parasızdılar.

Alper için tek gerçeklik paraydı. Okul hayatı boyunca notları konusunda hiç hırslı davranmasa da, para söz konusu olduğunda tepeden tırnağa hırsla dolardı. Öyle hırslıydı ki, çantasında düzinelerce kalem ve uç taşır, kalemleri kiralar ve ucu da satardı. Sınıfta kendisine uç lobisi bile kurmuştu. Öğrenciler ondan çekindiğinden birbirlerinden uç ödünç almazlar ama uç almaya mecbur kaldıklarında Alper'den alırlardı. Kiraladığı kalemlerden sınav haftalarında 20 lira kazandığı bile olurdu.

Tüm gerçekliği para olmasına rağmen Alper Ramazan ayında mutlaka orucunu tutar, cuma namazlarını kaçırmaz, zekatını verir ve kurbanını keserdi. Hac vazifesini gerçekleştirmek için yaşlanmayı bekliyordu, çünkü içkiyi bırakmayı göze alamazdı. Hacca gidip gelmek demek 5 vakit namaz kılmak ve içkiyi bırakmak demekti; günahlardan arınmak demekti. Bir tüccar mantığıyla bakıldığında ise günahlar birikmeden günahtan arınmak müsriflik olacağından, Alper hac işini geciktiriyordu.

Gülsüm de din konusunda tıpkı Alper gibi düşünüyordu. Türbanlı olmasına rağmen dedikodudan geri kalmayan, övünmekten vazgeçemeyen bir insandı. Kendi güzelliğinden bahsetmeyi çok sever ve yaptığı yemekleri övmeden edemezdi. Hayatında hiç sigara ve alkol kullanmamasına rağmen Alper'in içki-sigara alışkanlığına ses etmez, sadece eve girecek parayla ilgilenirdi. Çocukları onun en büyük uğraşıydı. Alper ise evinin direği olmasına rağmen hayatında çok büyük yer teşkil etmiyordu. Ne Alper Gülsüm'ü seviyor ne de Gülsüm Alper'i seviyordu. Aralarında aşk, sevgi namına hiçbir şey yoktu. Topluma iyi aile rolü kesmek başlıca görevleriydi ve bunu çok iyi beceriyorlardı. Alper, çocuklarını paraya boğmanın yapılabilecek en iyi babalık olduğunu düşünüyor ve öyle davranıyordu. Gülsüm de bundan şikayetçi olmamakla beraber çok da memnundu.

Yeni dünya düzeninin tüm dünya ve Türkiye'de yarattığı yeni aile buydu. Herkes rol yaptığını bildiği halde gerçeği yaşıyormuş gibi davranıyor ve bunu belli etmiyordu.

Etiketler: , , , , , .

Yorum Yaz