Ankara Sıkılmışlığı XII

Artık uçağın kalkmasına 24 saat kalmıştı. Yunus tüm hazırlıklarını tamamlamış evde vakit geçiriyordu. Bugün için planı önce Kızılay'a inip Ankara ile vedalaşmak ve güzel bir yemek yemekti. İlk defa uçağa bineceği için biraz gergin olmasına rağmen heyecanlıydı da.

Yunus tam çıkacakken kapı çalındı ve Alper geldi. Elinde bir tomar kağıtla Yunus'un bazı belgelere imza atması gerektiğini, o yokken işleri yürütebilmek için bunun gerekli olduğunu söylüyordu. Yunus fazla düşünmeden ve kağıtları okumadan hepsini imzaladı. Alper çok fazla soru sormadan Yunus ile vedalaştı ve her zaman olduğu gibi o pis tavrını takınarak giderayak Yunus'a takılmayı ihmal etmedi.

Alper çıktıktan sonra Yunus da çıktı ve Kızılay'a gitti. Önce meydan, sonra Konur Sokak derken Ziya Gökalp'ten Kurtuluş'a kadar yürüdü. Dönerken bir taksiye binip tekrar meydanda indi ve Sakarya'da sıradan bir bara oturarak bir tane bira içti. Çocukluğunun, gençliğinin ve askerlik dışındaki tüm hayatının geçtiği şehiri ilk kez terk edecekti. Hüzünlendi ama ağlamadı. Sakarya Caddesi'nden Atatürk Bulvarı'na vardığında taksiye binmek istedi ama kararını değiştirip dolmuşa binmeye karar verdi. Güvenpark'ta bir sigara içip dolmuş duraklarına doğru yürüdü.

Dolmuşa bindiğinde aklına lise yılları geldi. Cumartesi akşamları arkadaşlarıyla Kızılay'a inip bira içer ve son dolmuşla eve dönerlerdi. O zaman güzeldi Ankara ve bu kadar gri değildi. Ergenliğin toz pembe dünyasının hülyasına kapılmıştı tekrar. Üzerinde lacivert ceket, altında gri pantolon varmışcasına ergen olmuştu. Bir kız tavlamalı, askere gidip gelmeli, düzenli bir iş bulduktan sonra da evlenip çoluğa çocuğa karışmalıydı. Çocuğu olursa da annesi bakardı. Dizel motorun sesi Yunus'a bunları anımsatmıştı. Oysa düşündüğü hiçbir şey gerçekleşmedi ve o yüzden şimdi kendisi de buralardan kaçıyordu.

Amerika nasıl bir yerdi ki? Orada da dolmuş var mıydı? İnsanlar orada da bu kadar somurtkan mıydı? Peki ya dolmuş şoförleri orada da bu kadar ciddi miydi? Her şeyden önemlisi orada kötü kaderini mağlup ederek mutlu ve yeni bir yaşantıya başlayabilecek miydi? Aşık olabilecek miydi? Filmlerde olduğu gibi bir Amerikan mucizesi mi yaşayacaktı yoksa buradaki sıkılmışlığı orada da devam edecek miydi? Ülke değiştirmek kendini değiştirmek olabilir miydi?

Bu soruları daha fazla düşünmemeye karar verdi. Önünde koca bir yıl vardı tüm bunlara yanıt verebilmek için. "Abi son duraktayız, inmiyor musun?" diye seslendi dolmuş şoförü. Yunus tamamen dalmış gitmiş, yolu bile takip etmemişti. Hiçbir şey söylemeden dolmuştan indi ve şoför kapıyı kapatmadan "Kusura bakma kardeş" diyebildi. Aklına saate bakmak geldi. Saat 22.00 olmuştu. 4 saat sonra uçak kalkacaktı ve 2 saat içerisinde Yunus'un havalimanında olması gerekiyordu. Yoldan geçen bir taksiyi durdurup eve geçti. Şimdi sıra eviyle vedalaşmaktaydı.

Önce tüm odaları tek tek dolaşıp hepsinin fotoğrafını çekti; evini unutmak istemiyordu. Mutfakta bir sigara yaktı ve hızlı nefeslerle sigarayı tüketti. Ardından su kaynatıp bir kahve yaptı, balkona çıktı. Saat 22.45 olmuştu. Mahalleyi izleyerek kahve eşliğinde bir sigara daha içti ve veda etmenin o buruk tadını hissetti. Sigara da, kahve de, balkon da veda kokuyordu. Hiç kimsen olmasa da alışılmışlığı terk etmek bu kadar zordur işte. Yunus da zorlandığını şimdi fark etmişti. Sigarası bitti.

Komşuları Hanife'ye çıkarak anahtarı teslim etti ve bir yıl Amerika'da olacağını anlattı. Hanife şaşırıp Yunus'u soru yağmuruna tutsa da Yunus zamanının olmadığını ve aceleyle gitmesi gerektiğini söyledi. Aidatları ödemesi için de bir yıllık para bırakıp Hanife'nin elini öperek binadan çıktı. Çağırdığı taksi kapıda kendisini bekliyordu.

Havalimanına varana dek şehri izledi. Kafası karışmıştı ve tam olarak gitmek istemiyordu artık. Yine de taksi dış hatlar gidiş kapısının önünde durunca istemsizce içeriye girdi. Kontrolden geçtikten sonra valizlerini vereceği gişeyi bulup sıraya girdi. Önünde bir çift vardı. Sıra kendisine geldiğinde bagajını teslim etti ve görevlinin sorduğu ritüel sorulara ilk defa karşılaştığı için heyecanlanıp kekeleyerek cevap verdi. Bagaj banttan gitmeye başladı ve Yunus da artık gideceğinin ciddiyetini kavradı. Saate baktı, saat 00:30'du. Ankara'da son bir buçuk saati kalmıştı.

Elinde boarding card ve el çantası olduğu halde dışarıya çıkıp sigara içmeye karar verdi. Esenboğa Havalimanı'nın o keskin ayazında sigarayı zor bitirdi. Otomatta sıradan bir kahveye 5 lira vermek ne kadar garibine de gitse bir kahve daha içti. Heyecan iyice bastırmıştı. Heyecanın etkisiyle kahveyi içtikten sonra kendisini tuvalete zor attı ve çıktığında kendi uçağının anonsunu duydu. Pasaport kontrolü için beklerken son bir kez arkasına baktı ama dışarıyı göremedi.

Uçağa binmeden önceki kontrolden geçtikten sonra uçağa doğru yürürken bayılacak gibi oldu ama durmadı. Çok gergin olduğundan yerine oturur oturmaz uyumaya başladı. Kendisi bu anı daha sonra "bayıldım" diye anlatacaktı.

Etiketler: , , , , , .

Yorum Yaz