Ankara Sıkılmışlığı VIII

Yunus, aradan geçen birkaç ayda işe iyice alışmıştı. Tüm gün kendine verilen odada oturuyor, arasıra da çıkıp işçilerle sohbet ediyordu. Hiç çalışmadan bu kadar çok para kazanmasını hiç sorgulamıyordu; çünkü yaşantısı beklediğinden de fazla düzene girmişti. Kendisine araba almış, evindeki eşyaları yenilemiş ve kendi zevkine göre evi tekrar dizayn etmişti. Hayat buydu ve böyle olmalıydı zaten.

Bazen iş yerinde sıkılıyor ve Ankara sokaklarında gezintiye çıkıyordu. Bugün de o günlerden birisiydi. Şirketten çıkınca önce Meşrutiyet Caddesi'nde biraz yürüdü Yunus. Aşağıya, Kızılay Meydanı'na doğru ilerledi. Arabaların işgâl ettiği, insanların tavuklar gibi arabalardan kaçıştığı bir yere meydan deniliyordu ve Yunus bunu hiç aklına bile getirmemişti. Şimdi de getirmedi. Meydana varmadan Konur Sokak'a girip bir bira içmeye karar verdi.

Konur Sokak, barlarıyla eski ünlü barlar mekânı Sakarya Caddesi'nin tahtını elinden almıştı. İnsanların barları, cafeleri dolup dolup boşalttıkları, sokaklarında birbirlerine çarpmamak için dans edercesine yürüdükleri Konur Sokak sanki Ankara'nın bir minyatürü gibi görünüyordu. Kenarındaki ateşli solcular, Mülkiyeliler Birliği, gül satan çocuklar, termosunu alıp gelmiş gül satan çocuklarının başını bekleyen anneler, metalci gençler, yol üstünden geçerken bir bara oturup bira içen insanlar ve daha nicesi.

Yunus da herhangi bir bara oturup bir bira söyledi. Her ne kadar tek başına barlarda oturmaktan nefret etse de bugün canı böyle bir değişiklik istemişti. Eski günlerin etkisini üzerinden atamamakla ilgili olsa gerek, bir birayı bitirince arka arkaya birkaç bira daha içti. Kravatını fark edince işe gitmesi gerektiğini hatırladı ama Alper'e bir telefon açarak gelemeyeceğini söyledi. Alper umursamadı bile "Yarın erken gel" dedi ve telefonu kapattı.

Artık Ankara'da gün bitmiş, mesailerini bitiren insanlar sokakları doldurmuşlardı. Yunus bardan kalktı ama sendeleyerek yürüyebiliyordu. Alper'in kendisini gelip aldığı günden bu yana ilk defa içmişti. Aklına Ceyda geldi. Niye aramış olabilirdi ki onu? Telefonunu karıştırdı ama özelden aranmıştı. Bilinmeyen numaralar servisini arayıp Ceyda'nın ismini verdi ama oradan da sonuç alamadı. Karanfil Sokak'a varınca acıktığını hissetti ve bir iskenderciye oturdu. Bir çorba içip üzerine iskender yedikten sonra kalktı. Yemek yemek sarhoşluğunu az da olsa almıştı.

Sokağa çıktığında aklında olan tek şey Ceyda'ydı. Parası vardı artık, çalışıyordu ve mutluydu. Tek eksiği dünyasını birleştireceği bir kadındı. Ceyda'ydı bu onun için çünkü aylardır kafasında onun hayali vardı. Karanfil Sokak'tan Meşrutiyet Caddesi'ne doğru yürürken sağ tarafında kalan kırmızı tabelalı bir simitçiye gözü çarptı. Gördüğü Ceyda'ydı. Tekrar baktı ve evet Ceyda oradaydı. Bir masada 3 erkek 3 kız şeklinde oturmuş, neşeli bir halde çay içiyorlardı. Biraz önce tüm cesaretiyle onu aramak isteyen kendisi değilmiş gibi donup kaldı sokağın ortasında. Gözlerini cafeden ayıramazken yoldan geçen bir genç Yunus'un omzuna çarptı ve "Yolun ortasında ne duruyorsun be kardeşim" dedi. Yunus hiç ses çıkartmadan ve kaç dakikadır orada bakakaldığını anlayamadan Meşrutiyet Caddesi'ne doğru yürümeye devam etti.

Meşrutiyet Caddesi'nde bir taksi çevirdi ve eve varmadan taksiyi bir tekelin önünde durdurarak birkaç bira satın aldı. Ölesiye içmek istiyordu. Eve vardığında umutsuzluk içerisinde kıvrandığı günleri anımsadı ve hiç yabancılık çekmeden tekrar koca, kapkaranlık bir umutsuzluğun içerisine gömülerek televizyon ışığında içmeye başladı.

Etiketler: , , , , , .

Yorum Yaz